Sahnede rol almak, kendi hayatında başrol oynamaktan daha kolay geliyor her nedense… Oynayamadığım içindir belki de..Bugünlerde daha yaşamın içinde hissediyorum kendimi.. Daha dahil.. Seçimlerimiz mi bizi biz yapardı.. Ya da böyle bir sürü laf var..Aslında yaşadıkça anlam kazanıyor yazılıp çizilenler.. ve herkesin kendince çıkarımları.. Bugün özel bir gündü.. Daha önce benzerini yaşamadığım, tanımlamakta güçlük çektiğim, yine de beni yazmaya iten güçlü bir his..
Yolculuğumuz Ekim ayının ortalarında başlamıştı.. Sizdrama’da, çocuklarla müzikal sınıfı açma hayalleri gerçeğe dönüşmüştü ve derslerimize başlamış bulduk kendimizi.. Her hafta Pazar sabahları sıcacık yataklarından müzikal sevdasıyla çıkan ve derse gelen miniklerin hikayesi.. Her geçen gün onlardan bir şey öğreniyorken, bildiklerimizi aktarmanın tatlı hissini de yaşıyorken,aramızda bir bağ oluşuverdi hemencecik.. Bağın gitgide kuvvetlendiğini hissediyorum..Hele ki bugünden sonra..
20 Ocak 2013… Sidikli Kasabası’nın, minik müzikalci konukları vardı..Saat 14:30 gibi kulise geleceklerdi ve kulis heyecanını onlarla paylaşacaktık.. Saçım yapılıyordu ki telefonum çalıverdi.. Arayan Berrak’tı (Kızkardeşim).. Kulise gelmek üzere toplanmışlar ve hazırlardı oysa ki ben henüz hazır değildim.. Saçım bitmemişti ve içimdeki heyecanla ruhum 5 yaşındaydı.. Cıvıl cıvıl sesleriyle kulise indiklerini duydum ve makyaj odasında biraraya geldik..Bakışları, tepkileri gözümün önünden uzun süre gitmez herhalde.. Efe sürekli, ” Öğretmenim çok garip gözüküyorsunuz ” diye şaşkın bakışlarla bakıyordu.. Genel olarak benim saçımı, Didem öğretmenin de kostümünü enteresan bulmuşlar..İçlerinden biri Didem’i Tinkerbell’e benzetti 🙂 Birlikte hatıra fotoğrafı çektirdik ve oyuna girmeden önce tuvaletlerini yapmalarını tembihleyerek onları salona uğurladık..Oyunda, işemek muhabbeti sıkça geçtiğinden risk almak istemedim doğrusu 🙂
Her oyun öncesinde heyecanlanırım, hele ki sevdiklerim geldiğinde daha da fazla heyecanlanırım.. Habersiz gelinmesini tercih ederim hatta bu nedenle.. Bu kez bacaklarım titredi, neredeyse 140 küsuruncu oyunu oynarken.. Onların hayatlarında bir iz bırakabilmek ve bunu sanatla yapmak.. Derslerde anlatmak istediğimiz birçok şeyi canlı canlı izleyecek olmalarından ziyade buydu sanırım beni titreten.. Herbiri kilitlenerek izledi oyunu ve ayakta alkışladılar.. (Bunu oyun sırasında takip edemediğimden, Berrak’tan öğrendim. ) Para çantası sahnesinde Bobby çantayı almak üzere hamle yaptığında seyircilerden “ALMAAA” diye bir ses yükseldiğinde, bu ses Efe’ye aitti tabiiki 🙂 Minik kıkırdamalarını duymak da çok keyifliydi.. Minik minik dediğime bakmayın aslında.. İçlerinde en küçüğü 8 yaşındaki Duru, 1.perde finalinde ” Çok beğendim ama adaletsizlik beni üzdü ” demiş..
Önümüzdeki dersin bir an önce gelmesi ve ne hissettiklerini birebir onlardan dinlemek için, sabırsızlanıyorum. Şimdiden kulağıma çalınanlar;
Kulisteki mutluluk… 🙂
Ögretmenlerin çok değişebileceği .. 🙂
Büyüdükçe başka hayatlara ne kadar dokunabiliyoruz? Çocukken daha kolay herşey sanki.. ve sanatla tabi… Pablo Picasso’nun dediği gibi: Her çocuk bir sanatçıdır, sorun büyüdüğümüzde nasıl sanatçı kalabileceğimizdir.
Güncel not: Bu sınıfımızdaki öğrencilerimizden iki tanesi Müzikal Tiyatro’yu meslek edinmek üzere çalışmalarına devam ediyorlar.
Selmin Artemiz Tarkan
Yaratıcı Drama ve Müzikla Eğitmeni